Harvard Üniversitesi'ne yeni kabul edilmiş genç bir öğrenci olan Erwin'in hikayesini izliyoruz. Erwin, ilk profesyonel oyunculuk deneyimini gerçekleştirmek üzere bir film setinde yer almaktadır. Ancak, işler beklenmedik bir şekilde ters gider ve sette patlayıcı bir kâbus yaşanır. Bu talihsiz olay, kariyerinin henüz başında olan Erwin için tam anlamıyla yıkıcı bir darbe olur. Hem kariyeri hem de cep telefonu bu kâbus sırasında paramparça olur. Kendisini bir anda karmaşanın ortasında bulan Erwin, çareyi New Orleans'taki setten kaçmakta bulur. Arabasıyla yola çıkan Erwin'in macerası, Teksas'ın geniş petrol bölgesinin derinliklerinde arabasında meydana gelen bir arıza ile kesintiye uğrar. Bu ücra bölgede, çaresizce sığınacak bir yer ve mümkünse bir telefon hizmeti ararken, yolu yerel bir lokantaya düşer. Burada, nazik ve yardımsever bir garson olan Faye ile tanışır. Faye, Erwin'e acır ve ona bir tamirci bulabilmesi için yerel telefon rehberini önerir. Ancak Erwin'in cebinde yeterli para yoktur ve iyice çaresiz bir duruma düşmüştür. Tam da bu noktada, kasabanın yerel petrol sondajcısı Merle devreye girer. Merle, işleri kötü gitmekte olan ve iflasın eşiğine gelmiş bir girişimcidir. Ancak, Merle'nin Erwin'in yeteneklerinden yararlanabileceği bir planı vardır. Bu beklenmedik karşılaşmalar sonrasında, Merle Erwin'e bir çıkış yolu sunar. Merle'in, Erwin'in oyunculuk yeteneklerine ve Faye'in av tüfeğine olan ihtiyacı, onları içinde bulundukları zor zamanlardan kurtarabilecek bir fırsat yaratır. Bu üçlünün bir araya geldiği hikaye, kişisel mücadelelerin ve beklenmedik dostlukların harmanlandığı ilginç bir serüveni beyaz perdeye taşır. Erwin, hem kendi kariyerine yön vermek hem de Merle ve Faye ile birlikte bu zorlukları aşmak için kendini bir maceranın ortasında bulur. Bu film, izleyicilere dostluğun ve dayanışmanın önemini hatırlatırken, aynı zamanda hayatta karşımıza çıkan beklenmedik fırsatları değerlendirme cesaretini de vurgular.