Otuz yaşlarında olan Paul, Paris'teki bir dairede yaşamaktadır. Onu iki yaşından beri büyüten iki yaşlı aristokrat halası ile birlikte. Bu iki kadın, Paul'un bir virtüöz piyanist olmasını hayal ediyor. Paul'un hayatı, bu iki ilginç ve aristokrat kadının etrafında şekillenmiş. Onların etkisi ve baskısı ile müzikle iç içe bir çocukluk yaşamış ve yetenekli bir piyanist olmuş. Paris, muhteşem bir şehir ve bu hikaye de bu büyüleyici şehrin atmosferi içinde geçiyor. Paul’un yaşadığı daire, Paris’in aristokrat bir mahallesinde yer alıyor ve buradaki yaşam, Paul’un kişiliğini ve yaşamını büyük ölçüde şekillendiriyor. Aile içindeki bu yaşamda, müzik, her şeyin merkezinde yer alıyor. Paul’un halaları ona, müziğin hayatta en yüksek değer olduğunu ve müzikle yaşadığını öğretmişler. Paul, bu yoğun baskı ve beklentiler altında yetişmiş bir piyanist. Ancak, Paul'un halalarının hayalindeki gibi bir virtüöz olmak, Paul'un hayalindeki yaşamı temsil etmiyor. Bu nedenle, Paul’un hikayesi, aile baskısı ve kişisel özgürlük arasındaki sürekli çatışmayı anlatıyor. Paul, bir yandan ailesinin beklentilerini karşılamaya çalışırken, diğer yandan kendi kişisel arzularını ve hayallerini keşfetme mücadelesi veriyor. Bu karışık duygular ve çelişkiler, filmde oldukça ustaca işlenmiş. Sonuç olarak, bu hikaye, aile baskısı, kişisel özgürlük ve sanatsal yeteneğin çatışması üzerine düşündürücü bir film. Aristokrat bir ailede yetişen bir piyanistin, ailesinin beklentileri ve kişisel hayalleri arasında kalmışlığının hikayesi. Bu nedenle, hikaye hem müzik severler hem de aile ve kişisel özgürlük üzerine düşünmek isteyenler için oldukça ilgi çekici.