İtalyan bir korku stüdyosunda çalışan bir ses mühendisinin yaşadıkları, hayatın sanatı taklit ettiği korkutucu bir hikayeye dönüşüyor. Bu anlatı, sinemanın temel taşlarından biri olan ses mühendisliğini ön plana çıkarıyor ve izleyiciyi, genellikle fark edilmeyen bu rolün yaratıcı ve karmaşık dünyasına davet ediyor. Film, ses mühendisinin, vahşi hayvan öldürülmesi, güçlü rüzgar sesleri ve kırılan cam parçalarının seslerini kaydederken yaşadığı korku dolu anları gözler önüne seriyor. Ancak, işler daha sonra kötüye gidiyor ve mühendis, kendi hayatının, kaydettiği korkunç seslerle hayat bulan bu korku filminin senaryosunu taklit etmeye başladığını keşfediyor. Gerçekle kurgunun iç içe geçtiği bu durum, izleyicinin tüylerini diken diken edecek kadar etkileyici ve heyecan verici. Film, gerilim ve korkunun yalnızca görsellerle değil, seslerle de nasıl etkili bir şekilde yaratılabileceğini gösteriyor. Sonuç olarak, ses mühendisinin hikayesi, hayatı ve sanatı korkutucu bir şekilde taklit eden, sinemaseverlere eşsiz bir deneyim sunuyor ve sinemanın bu genellikle göz ardı edilen yönüne dikkat çekiyor.