Michael, genç bir ergenlik çağında evini terk ettikten sonra hiç geri dönmemişti. Ancak şimdi, sevilen kız kardeşi Chloe'nin ölümünün ardından nişanlısı Juliette ve iç sıkıntısıyla dolu yeğeni Brandon ile birlikte memleketine geri dönmek zorunda kalmıştı. Dönüş yolu boyunca içlerine sinen hüzünlü ve bir o kadar da gergin hava, onların bu zorlu süreci aşabilmek için ne denli mücadele etmekte olduğunun bir göstergesiydi. Varışlarıyla birlikte, memleketin artık eskisi gibi olmadığını fark ettiler. Ev, artık onların bildiği anlamıyla "ev" değildi. Bu durum, yıllar sonra döndükleri bu topraklarda artık yabancı olduklarını kabullenmek zorunda kaldıkları gerçeğiyle yüzleştirdi onları. Dolayısıyla, bu yeni durumu kabullenmek ve yılların getirdiği değişimi anlamlandırmak için bir yol bulmak zorundaydılar. Michael'ın sadece kişisel acılarıyla yüzleşmek ve geçmişiyle hesaplaşmak için değil, aynı zamanda nişanlısı ve yeğeninin bu durumu anlamlandırabilmesi ve kabul edebilmesi için de bir yol bulması gerektiğini anlatıyor. Bu süreçte Michael'ın liderliği ve kılavuzluğu, aile bireylerinin bu sarsıcı dönüşümle başa çıkabilmesi için olmazsa olmaz bir unsurdur. Bu yüzden film, bir yandan trajedi ve travmayla başa çıkma arayışını aktarırken diğer yandan da aile dinamiklerini, ilişkilerin karmaşıklığını ve sevginin gücünü gözler önüne seriyor. Sonuç olarak, bu hikâye esas olarak acı, kayıp ve yabancılaşma hakkında; ama aynı zamanda ailenin, sevginin ve bağışlamanın eşiği olan bir başyapıttır. Bu filmi izlerken, bir yandan Michael'ın geçmişiyle olan hesaplaşmasını ve aile içindeki dinamikleri izlerken, bir yandan da ev ve aidiyet kavramları üzerine oldukça karmaşık ve duygusal bir yolculuğa çıkmış olacaksınız.