1978 yılında, on dört yaşındaki Augusten Burroughs, annesi Deirdre Burroughs ile olan karmaşık ve çalkantılı ilişkisinin hikayesini anlatıyor. Çocukken, Augusten annesine hayrandı ve onun gibi olmak istiyordu; annesi tiyatral bir oyuncuydu ve aynı zamanda ünlü bir yazar olmayı hayal ediyordu. Ancak, Deirdre'nin yazıları, istediği şöhreti yakalayacak kadar yetenekli olmadığı için genelde eleştirilir. Onun yazma tutkusu büyük ölçüde manik depresyonundan beslenmektedir. Augusten’ın boşanmış ebeveynleri normdan uzak, fırtınalı bir ilişki yaşamışlar. Babası Norman Burroughs, alkolikle mücadele eden ve artık kendi kararıyla büyük ölçüde oğlunun hayatından çıkmıştır. Akıl sağlığı sorunlarıyla başa çıkmak için Deirdre, terapist Dr. Finch ile görüşmeye başlamıştır; doktorun eylemleri büyük ölçüde tek bir konuya odaklanmıştır. Bir dizi olay sonucu, Augusten, Dr. Finch’in oldukça farklı ama bir o kadar da tuhaf ailesiyle bir bağ kurar. Ailenin üyeleri arasında sessiz ve endişeli eşi Agnes Finch, aşırı dini inançları olan büyük kızı Hope, asi kızı Natalie ve 35 yaşında yeni evlat edinilen Neil Bookman yer alır. Neil, aynı zamanda Dr. Finch'in eski bir hastasıdır. Norman'ın kendi kendine aldığı bu uzak durma kararı ve Deirdre’nin dengesiz ruh haliyle baş etme şekliyle, Augusten istemese de kendisini Finch ailesi ile bir “yedek ailede” bulur, fakat her zaman hayalini kurduğu "normal" aileden oldukça uzaktır. Finch ailesiyle olan ilişkisi sayesinde, Augusten annesinin yaşamındaki yerini nasıl belirleyeceğini ve kendisine verilen bu kartlarla istediği hayatı elde etmek için ne yapması gerektiğini öğrenecektir. Ayrıca, başlangıçta fark etmediği ancak zamanla ona çok benzeyen bir ruh eşini bulacaktır. Bu film, karmaşık aile dinamikleri ve bireyin kendi yolunu bulma sürecini derinlemesine inceleyen bir hikaye sunuyor. Augusten'ın hikayesi, izleyicilere aile ve kendini keşfetme üzerine düşündürücü bir perspektif sunuyor.