İzlediğim film, dört farklı karakterin parçalanmış hayatlarını anlatıyor. Bu karakterler arasında bir nevi intikam peşinde koşan bir dedektif, sürekli endişe içinde olan bir ebeveyn, aşkı arayan tuhaf bir adam ve intihar etmeyi düşünen bir sanatçı bulunuyor. Bu karakterlerin hepsi, dini bir distopya olan şehirlerinde hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Film ilk bakışta karmaşık gibi görünebilir ancak, hikayenin derinliklerine indikçe, her bir bireyin içsel savaşı ve toplumla olan çekişmesi açığa çıkıyor. Vigilante dedektifin adalet arayışı, endişeli ebeveynin çocuğu için daha iyi bir gelecek umudu, aşkı arayan tuhaf adamın sosyal kabul ve anlayış peşindeki çabası ve intihar etmeyi düşünen sanatçının toplumdan ve kendisinden duyduğu yabancılaşma, dini baskı altında yaşamanın ve kişisel özgürlüklerin kısıtlanmasının bireyler üzerinde oluşturduğu ağır yükü gözler önüne seriyor. Karşılaştıkları zorluklar ve zorluklarla başa çıkmak için izledikleri yollar üzerinden karakterlerin psikolojilerine, arzularına ve korkularına derinlemesine bir bakış sunuluyor. Bu dört hayatın paralel hikayeleri, belirsiz bir üzüntü ve umutsuzluk atmosferinde ilerlerken, izleyiciye, baskıcı bir toplum tarafından şekillendirilen dört farklı hayatın dokunaklı portresini sunuyor. Film, dini bir distopyada yaşamanın getirdiği zorlukları ve bu durumun bireyler üzerindeki etkilerini etkileyici bir şekilde aktarıyor. Bu nedenle, bu filmi izlemeyi düşünen herkese tavsiye ederim.