Film versiyonlarının görme engellilere yönelik hazırlanmasında tutku dolu bir yazarın hayatına odaklanan bu yapım, izleyicilere eşsiz bir deneyim sunuyor. Filmin kahramanı olan bu yazar, hayatının büyük bir bölümünü görme engellilerin sinema deneyimlerini zenginleştirmek için çaba sarf ediyor. Bu işe gönül vermiş bir yazarın hayatı, yaşını başını almış bir fotoğrafçıyla karşılaştığında bambaşka bir boyut kazanıyor. Bu fotoğrafçı, zamanla gözlerinin ışığı yavaş yavaş sönüyor ve görme yeteneğini kaybetmeye başlıyor. Yani aslında hayatını görüntüler üzerine kurmuş olan bu sanatçı, ironik bir şekilde görme yetisini kaybediyor. Bu durum karşısında umutsuzluğa kapılmamayı başaran fotoğrafçı, yaşamını yeni bir perspektifle değerlendirmeye başlıyor. İki sanatçının yollarının kesişmesi, hem birbirlerinin deneyimlerinden ders çıkarmalarını sağlıyor, hem de karşılıklı empati kurmalarına vesile oluyor. Filmde, bu ikinin karşılaşması sonucunda hayatlarının nasıl değiştiğine dair etkileyici bir hikaye aktarılıyor. Filmde anlatılan bu hikaye, yalnızca görme engellilerin değil, aynı zamanda hayata farklı bir açıdan bakmayı seven herkesin ilgisini çekecek nitelikte. Sonuç olarak, bu film, hayata farklı açılardan bakabilme yeteneğinin aslında ne kadar değerli olduğunu izleyicilere hatırlatıyor. Görme engellilerin dünyasına bir kapı aralayan bu film, aynı zamanda izleyicilere yaşlanmanın ve zamanın getirdiği değişimlerle baş etmenin olgun bir şekilde nasıl ele alınabileceğini gösteriyor. Bu yüzden bu film, her ne kadar görme engellilik üzerine yoğunlaşsa da, aslında hayatın ve insan olmanın çok daha genel temalarını işliyor. Büyüleyici hikayesi ve duyarlı temaları ile bu film, görme engellilik konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan, etkileyici ve duygusal bir drama olarak karşımıza çıkmaktadır.