Bir trafik kazası sonucunda hem eşini hem de hafızasını kaybeden bir bekar baba, kim olduğunu sorgulamasına yol açan acı verici bir deneysel tedaviye tabi tutuluyor. Hikaye aslında çok basit gibi görünse de, bu durum asla seyirciyi sıkıyor gibi hissettirmiyor. Tam aksine, hikayenin basit çerçevesi içinde yoğun ve karmaşık bir insan deneyimini aktarmayı başarıyor. Ana karakterin yaşadığı dramatik olaylar, seyirciyi tüm dikkatiyle ekrana çivilemeyi başarıyor. Eşini ve hafızasını bir trafik kazasında kaybeden bir babanın, hayatını normale döndürme çabalarının anlatıldığı bu film, izleyiciyi psycholojik bir yolculuğa çıkarıyor. Anılarına geri dönmek ve gerçek kimliğiyle yüzleşmek için giriştiği deneysel tedavi sürecini anlatan film, insanın kendisiyle olan savaşını gözler önüne seriyor. Her sahnesiyle izleyicisine sorgulamalar yaptıran, bilinç altını harekete geçiren bu yapıt, türüne yenilikçi bir soluk getiriyor. İnsanın kendi iç dünyasıyla olan çatışmasını, hafıza ve kimliğin insan hayatındaki önemini veciz bir şekilde aktaran bu film, sizi bir yandan derinden etkilerken diğer yandan kendinizi sorgulamaya itiyor. Kendi kimliğinizle, hafızanızla ve varoluşunuzla ne kadar iç içe olduğunuzun farkına varmanızı sağlıyor. Bu hikaye, insanın kendi içindeki savaşının ne kadar zorlayıcı ve acı verici olduğunu gösteriyor. Sonuç olarak, hafızasını ve eşini kaybeden bir babanın kimlik arayışını anlatan bu film, sizi derinden etkileyerek düşündürecek ve duygusal anlamda sarsacak bir yapım. Kuvvetli oyuncu kadrosu ve başarılı senaryosuyla bu film, kesinlikle izlenmeye değer.