Brooklyn'dan genç bir çiftin, telefonlarından uzaklaşıp birbirlerine yeniden bağlanmak için upstate'deki bir kabin başını almalarını konu alan bu film, üzerinde durmamız gereken noktaları estetik bir şekilde bizlere sunuyor. Çift, teknolojik aletlerden uzaklaşıp doğanın kucağına atılıyor ve burada karşılaştıkları izole yaşam, onları kendileri ve ilişkileri hakkında daha fazla düşünmeye itiyor. Fakat bu sakin atmosfer, beklenmeyen bir olayla bozuluyor. Çift, dış dünyayla bağlantılarını tamamen kesmiş oldukları için, tüm dünyanın bir saldırı altında olduğunu fark etmiyorlar. Kendilerine kalan tek şey, etraflarındaki her şeyi yok etmekte olan bu dünyada hayatta kalmak için gereken beceriler ve birbirleridir. Blissfully unaware of their surroundings, they are left to their own devices as the planet falls under attack derken yazar, çiftin ne kadar saf ve hazırlıksız olduğunu belirtiyor. Öyle bir durumla karşılaştıklarında, insanın neye dönüşeceği konusu işleniyor. Filmin hiç beklenmedik bir biçimde değişen tonu, izleyicileri de çiftin yaşadığı korku ve şaşkınlığa ortak ediyor. Sonuç olarak, bu film, modern yaşamın getirdiği kopuklukları ve teknolojik bağımlılıkları ele alırken, bir yandan da insanın zor durumlar karşısında neye dönüşebileceğinin derinlemesine bir incelemesini sunuyor. Kendimize ayrılan zamanın, birbirimize ve doğaya yönelmenin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Çağımızın en büyük sorunlarından biri olan teknoloji bağımlılığına karşı, bu film kesinlikle izlenecekler listesine eklenebilir bir seçenek olarak duruyor.