Nicole (Sophie Cookson) gizemli ve karizmatik Peder Anton (Corneliu Ulici) ile tanıştığından beri hayatı adım adım değişmeye başlar. İlk başlarda, bu gelişmelerin ne anlama geldiğini çözemeyen Nicole, zamanla başına gelenlerin sıradan tesadüfler olmadığını anlar. Bu olaylar, gizemli ve bir o kadar da ürkütücü bir tabloyu ortaya çıkartır: Peder Anton’un bir cinle girdiği savaşı kaybettiğine dair inançları. Bu karşılaşmadan sonra Nicole ve Peder Anton, bu çaresiz durumun içinde kendilerini bulurlar. Çevrelerindeki her olay, her detay, bu korkutucu tezin doğruluğunu onaylar nitelikte olup, karakterler arasında bir paranoya ve korku atmosferi oluşturur. Hikaye ilerledikçe, ikilinin bu durumla nasıl baş edeceğini ve süreci nasıl çözebileceğini merak ederiz. Bu sarsıcı deneyimin merkezinde, karakterlerin yaşadığı içsel ve dışsal çatışmalar, filmi izlerken bizi de bu çaresizliğin içine çeker. Zamanla, Nicole ve Peder Anton’un bu demonsal varlikla mücadelesi tüm gerçekliğini yitirir, her şey bir hayal, bir kâbus gibi gözükmeye başlar. Bu durum, izleyiciyi sürekli olarak şüphe içinde bırakır ve beklenmedik bir finalle karşılaştığımızda, hikâyenin sonunu tahmin etmek neredeyse imkansız hale gelir.