Film, Ana isimli genç bir kızın, rüya gibi aynı zamanda tehlikeli olan bir diyara hikayesel bir yolculuk yapmasını konu alıyor. Bu diyarın en dikkat çeken unsurlarından biri, sürekli ve bitmeyen bir savaşın içinde bulunan genç kızlardan oluşan bir ordu. Ana karakterimiz Ana, kendini bu eşsiz ve çarpıcı dünyada keşfetme ve içselleştirme sürecinde belirgin bir güç buluyor. Ancak bu süreçte karşılaştığı en büyük çelişki ve filmi ilgi çekici kılan en önemli faktör ise kendisinin, onun olmasını istedikleri katil olmadığını fark etmesi. Filmin genel atmosferi, rüya ve gerçeklik arasındaki çizgilerin bulanıklaştığı fantastik bir evreni yansıtıyor. Aynı zamanda Ana'nın içinde bulunduğu ordu, cesur ve kararlı genç kızlardan oluşuyor, bu da filmi feminist bir pencereden yorumlamamıza olanak sağlıyor. Ana'nın karakter gelişimi ve kişisel sorgulamaları, izleyicinin de kendine dair sorular sormasına vesile oluyor. Filmin en büyüleyici tarafı ise savaşın ve şiddetin etkileri ile insanın içsel doğasını sorgulaması. Ana'nın katil olmaktan çekinmesi, aslında insanın doğasının barış ve sevgi olduğunu gösteriyor. Bu da filmi sadece bir fantastik hikaye olmanın ötesine taşıyarak, derinlikli bir sosyal yorum haline getiriyor.