Uzak bir İskoç kalesinin soğuk ve ıssız duvarları arasında geçen hikaye, edebiyat dünyasının saygısız bir yazarını merkezine alıyor. Kendine özgü tarzıyla tanıdığımız bu yazar, kızının duvarlar arasında pusuya yatan antik bir lanete kurban gitmesiyle karşı karşıya kalıyor. Bilinmeyen bir tehlikenin gölgesinde, yazar hem kızını kurtarmak hem de kendisine yönelik korkutucu sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalıyor. Kale, adeta gotik bir korku öyküsünden fırlamışçasına, karanlık koridorları, gizemli odaları ve lanetin iç içe geçtiği tarihi dokusuyla adeta bir karakter haline geliyor. Tarihi geçmişi ve gizemli atmosferi ile kale, hikayenin baş aktörlerinden biri oluyor. Yazarın başına gelenleri izlerken, seyirci de onunla birlikte korkuyor, endişeleniyor ve umut ediyor. Yazarın isyanı ve direnci, seyirciyi de etkileyerek ona sempati duymasını sağlıyor. Günün sonunda, bu hikaye sadece gotik bir korku filmi değil, aynı zamanda bir baba ve kızının ilişkisi, bir ailenin karanlık geçmişi ve bir yazarın hayal gücünden beslenen bir öyküdür.