Mega kiliselerin hüküm sürdüğü bir dünyada geçen film, bir zamanlar Deadhead olan ve sonradan yeniden doğmuş bir Hristiyan'ın hikayesini anlatıyor. Bu karakter, kilisesinin fundamentalist üyelerinden kaçarken karşımıza çıkıyor. Bu kişilerin hepsi, hayatı boyunca büyük bir figür olan pastorlarını korumak için her şeyi yapmaya hazırdır. Filmin ana teması dini fanatizm ve bireyin toplumdaki yeridir. Filmin yönetmeni, bir mega kilisenin iç yüzünü ve bu kurumların, iktidarlarını korumak ve genişletmek için ne kadar ileri gidebileceklerini bizlere sergiliyor. Yeniden doğmuş bir Hristiyan'ın kendi inançlarıyla ve kilisesinin kurallarıyla çelişen bir duruma düşmesi, filmin anlatısını ilginç bir hale getiriyor. Ayrıca film, kilisenin güçlü liderlerinin ve cemaat üyelerinin, inançları uğruna hangi noktalara gelebileceğini vurgulamaktadır. Bu durum, özellikle mega kiliselerin büyük bir otoriteye sahip olduğu ve sadık üyelerini etkileyebildiği Amerika'daki durumun bir yansımasıdır. Bunun yanında, filmin başkarakteri olan Hristiyan'ın öyküsü, din ve özgürlük arasındaki çatışmayı da merkezine alıyor. Yani bu film, sadece aksiyon ve drama dolu bir kaçış hikayesi değil, aynı zamanda dini ve sosyal eleştiri de içeriyor. Filmin özellikle dini fanatizm konusunu ele alış biçimi ve mega kiliselerin göz ardı edilemez etkisini gözler önüne sermesi, izleyicinin düşünmesini ve sorgulamasını sağlıyor. Dolayısıyla bu film, sadece eğlendiren ve heyecanla izleten bir yapıt değil, aynı zamanda seyircisini düşündüren bir eser olarak karşımıza çıkıyor.