Öncelikle, genç bir çiftin ilişkisinin hızla geliştiği ve bunun yanında onlardan birinin hayatını tamamen değiştirecek bir hastalığa yakalandığı bu film, kalbimizi sıkıca sardı. İlk bakışta, bu hikaye tipik bir romantik dram gibi görünebilir ancak yapımcının son derece hassas ve gerçekçi bir yaklaşımı var. Film ilerledikçe çiftin birlikte geçirdiği neşeli ve mutlu anlarla dolu günlük yaşamları, bir anda yerini endişe, hüzün ve belirsizliğe bırakıyor. Bir yandan aşklarının en güzel anlarını yaşarken, bir yandan da hayatlarının en zorlu mücadelesini veriyorlar. Bu durum çiftin ilişkisini, standart bir romantizm ötesine taşıyor ve izleyiciye derin bir etki bırakıyor. Filmin genç çiftin yaşadığı bu dramı, hassas ve etkileyici bir üslupla yansıtması takdire şayan. Hayatlarının en güzel günlerinde böylesine acı bir gerçekle yüzleşmek durumunda kalan çiftin birbirlerine olan inançlarını, sevgilerini ve dayanışmalarını perdeye taşıyan bu film, pek çok seyircisini gözyaşlarına boğdu. Hastalığın, genç ve hayat dolu bir insanın yaşamına nasıl bir etki yaptığını, hayallerini, sevdikleri ile olan ilişkisini ve hayata bakışını nasıl değiştirdiğini görmek, izleyici olarak bizi oldukça etkiledi. Ayrıca, hastalığın her iki tarafta da sebep olduğu duygusal değişimler ve sevginin, acı ve çaresizlik karşısında nasıl bir sığınak haline geldiği de filmde mükemmel bir şekilde işlenmiş. Bu duygusal dalgalanmalar ve çiftin aşk hikayesi üzerinden hayatın acımasız ve tahmin edilemez yüzünün yansıtıldığı film, izleyicisini derinden etkileyen bir başyapıt olarak karşımıza çıktı.
