"Aegean'deki bir balıkçılık gezisi altı arkadaş arasında erkek egemenliğinin durmaksızın tartışıldığı mükemmel bir sahne oluşturuyor. Her şey, şiddetli bir rekabete yol açabilir; fakat, sadece biri değerli şövalye unvanını taşıyabilir. Peki, bu kişi kim olacak?" Yunan yönetmen Athina Rachel Tsangari’nin yönettiği 'Chevalier' filmi, erkekler arasında ezeli rekabeti ve egemenlik savaşını farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Ege Denizi’nde geçen bir balıkçılık gezisinde, altı dost arasında birbirinden farklı konularda bir ‘en iyi’ olma yarışı başlıyor. Her şey, bu yarışta bir rekabet unsuru haline gelebiliyor: İyi bir yemek yapmak, iyi bir dalgıç olmak, daha hızlı ve daha iyi bir yüzücü olmak gibi. Altı karakter arasındaki bu rekabetin yansıması olan ‘Chevalier’, zaman zaman komik, zaman zaman dramatik bir tablo çiziyor. Yönetmen Tsangari, bu sıradışı hikayeyi anlatırken erkeklik algısını ve egemenlik mücadelesini sorguluyor. Altı arkadaş arasındaki rekabetin, erkeklerin sürekli bir ‘en iyi’ olma gayretinin aslında ne kadar absürt olduğunu gözler önüne seriyor. Tüm bu rekabetin sonunda, sadece biri 'Chevalier' unvanını kazanacak ve bu durum, erkekler arasındaki egemenlik mücadelesinin acımasızlığını ve anlamsızlığını bir kez daha vurgulayacak. Film, bu yüzden sadece bir erkek egemenlik filmi olmanın ötesine geçerek, toplumsal cinsiyet rollerinin ve rekabetin eleştirel bir analizini sunuyor. 'Chevalier', erkeklik algısını sorgulayan ve bu algının ne kadar absürt olduğunu gösteren önemli bir film olarak sinema eleştirmenleri arasında yerini alıyor. Peki kim bu değerli unvanı alacak? İşte bu sorunun yanıtı, filmin hem gizemi hem de eleştirel yaklaşımının merkezini oluşturuyor.