Özgün ve samimi bir biçimde anlatılan hikaye; en yakın arkadaşının kaybını yas tutan bir kızın üzerine odaklanırken, bütün bunlar dünyanın son gününde gerçekleşiyor. Bu film, izleyicisine kahramanımızın iç dünyasına yolculuk yapma fırsatı sunuyor. İç içe geçmiş iki büyük dramın eş zamanlı geliştiği bu sinema eserinde, yazar ve yönetmen, hüznün ve sonun eş zamanlılığını başarılı bir şekilde işlemiş. Kızın duygusal çöküşünü ve çaresizliğini içeren hikaye, dünyanın sonunun beklenmedik tehdidiyle birleştiğinde, izleyiciyi hem duygusal bir sarmala sokuyor hem de gerilim dolu bekleyişin ortasında bırakıyor. Bu sıradışı ortamda, kahramanımızın yaşadığı bireysel acı, kollektif bir yasın içinde solgun kalıyor. Ancak film, kişisel kaybın, genel geçer bir felaket karşısında bile ne denli iç yıkıcı olabileceğini başarılı bir şekilde sergiliyor. Yönetmen, dünyanın sonunun getireceği kaosu ve kızın derin acısını, muhteşem bir görsel ve duygusal uyum içerisinde sunuyor. Sevdiği birini kaybetme acısının ağırlığını, bütün insanlığın sonunu getirecek bir olayın üzerine ekleyerek, seyirciye dayanılmaz bir duygusal yoğunluk yaşatıyor. Film, son derece hassas ve duygusal bir perspektifle yazılmış ve bu sayede izleyicinin, kahramanın yaşadığı acıyı derinden hissetmesini sağlıyor. Özünde, film, kayıp, yas ve sonun kaçınılmazlığı üzerine yoğunlaşırken; bu temaları, güçlü bir hikaye anlatımı ve etkileyici karakter gelişimi ile birleştiriyor. Başroldeki genç oyuncu, büyük bir yetenekle ve inanılmaz bir duygusal yoğunlukla karakterine hayat veriyor. İzleyiciye bu yoğun ve sarsıcı deneyimi yaşatan film, son derece etkileyici bir izlenim bırakıyor. Tebrikler yönetmene ve tüm ekibe!