Tokyo'da bir üniversite öğrencisi, insan eti yiyen süper güçlere sahip bir gulyabani tarafından saldırıya uğruyor. Genç adam bu korkutucu saldırıdan hayatta kalmayı başarıyor fakat bu süreçte yarı insan yarı gulyabaniye dönüşüyor. Artık o, sürekli olarak avlanan bir kaçak. Bu, ortalama bir insanın hayatından çok uzak, karmaşık ve korkutucu bir durum. Bir yandan normal bir insan olarak hayatına devam etmeye çalışırken, diğer yandan da içinde uyanan bu yeni ve vahşi varlığın getirdiği istekleri bastırmaya çalışıyor. Onun bu dönüşüm hikayesi, izleyiciyi hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor. Hikaye boyunca karakterlerin içinde bulunduğu çatışma ve kaos, insan doğası ve hayatta kalma içgüdüsü konularını altını çiziyor. Özellikle de ana karakterin yaşadığı ikilem, insanın içindeki yabani doğayı ve uygarlıkla olan çatışmasını sembolize ediyor. Eğer bir sinema yorumcusu olarak konuşacak olursam, bu hikaye oldukça etkileyici ve düşündürücü. İnsan doğasını, karanlık yönlerini ve çatışmalarını bu derece gerçekçi bir şekilde işleyebilen bir yapıt, kesinlikle izlemeye değer.