Ünlü yazar Max Zorn, altmışlı yaşlarının başında, New York'ta bir kitap tanıtım turunda eski sevgilisiyle yeniden karşılaşır. Gençliğinde hiçbir zaman unutamadığı bu kadınla, aradan geçen 17 yılın ardından, bir hafta sonu geçirirler. Peki, acaba bu iki eski aşık için bir gelecek olabilir mi? Film, bir aşk hikayesiyle başlıyor. Zorn, gençlik yıllarında aşık olduğu kadını unutamamış, eski aşkıyla karşılaştığında duygularını yeniden canlandırıyor. Aralarında geçen zamanın, yaşlanmanın ve çevresindeki hayatın değişikliklerin hikayesini anlatıyor. Bu ilişkinin gelecekte ne olacağı ise belirsiz. Aradan geçen uzun yıllar, kendi hayatlarında beliren farklı yollar ve değişen dünyaya rağmen, birbirlerine karşı hissettikleri yoğun duygular yadsınamaz. Bu duygusal gerilim, film boyunca biz izleyicilere de hissettiriliyor. Bu eski aşıkların hikayesi, bir kez daha birlikte olma ihtimalinin büyüsü ile sarıp sarmalıyor bizi. Ancak bu olasılık, yıllar boyunca biriktirdikleri yaşam tecrübesi ve değişen koşullar karşısında ne kadar gerçekçi? Bu sorunun yanıtı, filmi izlerken hep aklımızda kalıyor. Hikaye boyunca, izleyenleri sürekli olarak eski aşklarını, geçmişte kalan ilişkilerini ve 'ne olurdu' sorularını düşündüren bu film, aynı zamanda yaşlanmanın getirdiği acı-tatlı duyguları da ele alıyor. Yazar Max Zorn ve eski aşkının hikayesi, izleyicinin kendi hayatına, geçmişine ve geleceğine dair sorular sormasına neden olacak bir film. Sonuçta, aşkın ve zamanın, hayatın gidişatını nasıl etkilediğini gösteren bir film. İzlerken kendi geçmişinizi sorgulayacağınız, düşündürecek bir hikaye.