Lu ve Feng, Kültürel Devrim sırasında Lu'nun politik bir tutsak olarak bir işçi kampına gönderilmesiyle zorla ayrılan sadık bir çifttir. Uzun yıllar boyunca çektiği acıların ardından nihayet evine döndüğünde, sevgili eşinin onu artık tanımadığını görmekten dehşete düşer. Filmde, Lu ve Feng'in kavuşmak için verdikleri mücadele sıcak ve etkileyici bir şekilde ele alınmaktadır. Ancak bu, sadece hikayenin görünen yüzüdür. Altyapıda, politik baskının ve totaliter rejimin ağırlığı altında ezilen bireysel yaşamların trajedisi işlenmektedir. Eşlerin yaşadığı bu derin acının ve unutulmanın yanı sıra, film aynı zamanda toplumun hafıza ve kimlik kavramlarına dair meydan okumasıdır. Kültürel Devrim'in kişisel hayatlar üzerindeki tahribatına dair bir anıt niteliği taşıyan bu film, yönetmenin usta ellerinde, zamanın acımasızlığını ve insan ruhunun dayanıklılığını anlatan bir hikayeye dönüşüyor. Gözlerini kapattığında bile Lu’nun Feng’e duyduğu sevgiyi perçinleyen detaylar, seyirciyi hem duygusal bir yolculuğa çıkarıyor hem de toplumun dayattığı normlara meydan okuyor. Tüm bu özellikleri ve derin anlamları ile film, izleyicisine hem tarihsel bir ders vermekte hem de insana dair evrensel bir hikaye anlatarak türünün en iyi örneklerinden biri olmaktadır. Tanınmayan yüzlerin, bizim hikayemiz olduğunu unutmayalım.