Emeklilik arifesindeki orta sınıf, yargılayıcı bir snob olan ana karakterimiz, kocasının en iyi arkadaşıyla bir ilişkisi olduğunu öğrenir ve böylece hayatı beklenmedik bir şekilde altüst olur. Bunu kabullenmek ve yeni bir yaşam kurabilmek içinse, bohem tarzı bir yaşam süren kız kardeşiyle yaşamak üzere iç kesimlerdeki yoksul bir belediye bölgesine sürgüne gitmek zorunda kalır. Bu hikaye aslında basmakalıp bir yaşam süren kadının alışılmışın dışına çıktığı, kendisini ve etrafındakileri yeniden tanıdığı, belki de hayatta neyin önemli olduğunu keşfettiği bir yolculuk. Kendisi, konforlu ve özgür bir yaşama alışık olan bir kadınken, birden bire her şeyini kaybeder ve komikçe de olsa hayatını düzene sokmak için farklı ve renkli bir çevreye açılır. Bu süreçte ilk başta yabancılaştığı ancak zamanla kabullendiği ve hatta sahiplendiği yeni yaşam tarzı, karakterin evrimini ve değişimini anlatır. Film, karakterin kazandığı yeni perspektifle alışılmışın dışında bir yaşamı gözler önüne sererken, izleyicinin de belki de kendi yaşamına dair yeni bir bakış açısı kazanmasını sağlıyor. Kendi hayatındaki sıradanlık ve rutin içerisinde kaybolmuş birinin, tuhaf bir şekilde yeniden doğuşunu anlatıyor. Son olarak; film, yaşamın her daim bizi şaşırtabileceğini, ne olursa olsun devam etmeyi ve kendimizi yeniden bulmayı öğrenmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Bu, belki de en sıradan hayatlarda bile özgünlüğün ve renklerin olduğunu gösteren, izlerken düşündüren ama bir o kadar da eğlendiren bir eser.