Artık tükenmişlik hissiyatı içerisinde bir psikoterapistin, ilk tutkusu olan yazar olma hedefine geri dönüşünü konu alan bu film, izleyiciyi kendi iç dünyalarına bir yolculuğa çıkarıyor. Psikoterapistin her daim çözümleyici ve analizci yaklaşımı, filmin genel anlatısına da yansıyor ve izleyiciye derin bir özdeşleşme imkanı sunuyor. İzlerken her birimizin zaman zaman hapsolduğu o tükenmişlik hissinin, aslında farklı bir başlangıcın habercisi olabileceği düşüncesi, usta kalem tarafından oldukça başarılı bir şekilde aktarılıyor. Film, bir yandan da psikoterapistin ilk tutkusuna, yazar olma arzusuna nasıl geri döndüğünü ve bu süreçte yaşadığı zorlukları, başarısızlıkları ve sonunda elde ettiği tatmini gözler önüne seriyor. Her insanın içinde bir tutku olduğunu ve zaman zaman kaybolmuş hissetsek bile bu tutkunun bizi ayakta tutacağını bizlere hatırlatan film, seyirciye psikolojik bir yolculuk sunuyor. Filmi izlerken, içimizdeki tükenmişliğin aslında bir son değil, başka bir tutkuya doğru atılacak adımın habercisi olduğunu keşfediyoruz. Sonuç olarak, bu filmi izleyen herkesin, kendi yaşamındaki tükenmişlik hissiyle yüzleşme ve onu yeniden bir tutkuya dönüştürme konusunda ilham alacağına inanıyorum. İzleyicilere, tutkularınızı hiçbir zaman unutmayın ve onları gerçekleştirmek için her zaman bir yol bulunabileceği mesajını veren bu film, kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yapım.