Çocuk kitabı yazarının yaşamı, kızının ortadan kaybolmasıyla altüst oluyor. Film, aslında basit ve sıradan bir hayat süren, ama bir yandan da son derece yaratıcı bir zihne sahip olan bu adamın, kızının aniden kaybolmasının ardından yaşadığı umutsuzluğu ve çaresizliği büyük bir ustalıkla perdeye taşıyor. Kayıp bir çocuğun ardından bıraktığı boşluk, bir baba olarak yaşadığı yıkım ve çaresizliği, aile yaşantısında ve sosyal çevresindeki değişimleri, hatta yaratıcı sürecine olan etkileri, her bir sahne ve diyalogda derinlemesine hissettiriyor. Yazarın yazdığı çocuk kitapları içinde gezinirken, kitap karakterlerinin onun ruh halini ve yaşadıklarını nasıl yansıttığını görmek ise ayrı bir incelik. Film boyunca, yazarın kızını bulma umuduyla girdiği bu iç yolculukta yaşadığı değişim ve dönüşüm, izleyiciye sorgulama ve anlama pratiği kazandırıyor. Dahası, bu trajedik hikaye aynı zamanda bir psikolojik derinlik sunuyor ve izleyiciyi, baş karakterin inişler ve çıkışları arasında adeta bir yolculuğa çıkarıyor. Bir çocuk kitabı yazarının gözünden, kayıp bir çocuğun hikayesini izlerken, bizi de içine çeken bu derin ve dokunaklı dram, izleyiciye aynı zamanda hayatla, varoluşla ve insan psikolojisiyle ilgili etkileyici dersler sunuyor.
