Isabelle ve Gerard, tuhaf bir buluşma için ölüm vadisi olan California'ya giderler. Yıllardır birbirlerini görmemişlerdir ve burada, intiharının ardından fotoğrafçı oğulları Michael'dan aldıkları bir davete yanıt vermek için bulunmaktadırlar. Yazarın böyle ilginç bir konuyu işlemesi ve karakterleri bu kadar çarpıcı bir mekânda bir araya getirmesi sinemanın büyüsünü yansıtıyor. Bu film, ayrılmış bir çiftin geçmişteki acıları ve kayıpları üzerinden unutulmaz bir yolculuğa çıktığı sıra dışı bir hikaye anlatıyor. Bununla birlikte, filmin büyüleyici atmosferi sadece senaryosu ve güçlü oyunculuklarıyla sınırlı kalmıyor; Death Valley'ın çöl manzaraları, baskılayıcı sıcaklık hissi ve geniş, boş alanları bu hikayeye canlı bir arka plan sağlıyor. Filmi izlerken, Isabelle ve Gerard'ın çaresizlik ve özlem dolu iç seslerini duyarız. Oğullarının trajik ölümüne dair sorular, yıllardır birbirinden uzak olan bu iki eski eşi bir kez daha birleştirir. Bu, aralarında belki de hiç olmayan bir bağı tekrar canlandırmanın bir yoludur. Film, yas sürecinin karmaşıklığını ve aile içi ilişkilerin çatışmalarını çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Aynı zamanda, karakterlerin geçmişi kabullenme ve geleceğe ilerleme arasındaki mücadelelerini de sergiliyor. Sonuç olarak, bu film, izleyicilerin duygusal bir yolculuğa çıkmasını sağlayan, derinlemesine bir tahlil ve harikulade bir görsel deneyime sahip. Filmi izledikten sonra, sinema salonundan dışarı çıktığınızda, kendi hayatınızda bu duygularla nasıl başa çıkacağınız üzerine düşünmeye başlayabilirsiniz. Ölüm Vadisi'nde gerçekleşen bu tuhaf buluşma, izleyicileri düşündürmeyi ve duygusal bir etki bırakmayı başarıyor.