Brandon, on beş yaşında, genç ve hırslı bir çocuk. En büyük hayali ise yeni çıkmış bir çift Air Jordans sahibi olmak. Nihayetinde bu isteğini gerçekleştirdiğinde ise beklenmedik bir olayla karşılaşıyor; yerel bir sokak çetesi, genç çocuğun kıymetli ayakkabılarını çalıyor. Bu durum, Brandon'ı ve onun iki yakın arkadaşını, Oakland'ın tehlikeli sokaklarına doğru, adalet peşinde adeta bir göreve sürüklüyor. Film, hayallerinin peşinden koşarken karşılaşılan zorlukları ve çaresizlikleri işliyor. İyiye ulaşmak için gençlerin cesurca hareket etmeleri ve birlikte direnmeleri, dostluk ve dayanışmanın önemini vurguluyor. Yakalandıkları bu zor durum karşısında onların birbirlerine bağlılıkları ve inançları, izleyicinin gözünde unutulmaz bir takıma dönüşmelerini sağlıyor. Yerel sokak çetesinin Brandon'ın hayallerini çalmış olmaları da, gençlerin çaresizlikleri ve yaşadıkları çevrenin onları nasıl şekillendirdiğini anımsatıyor. Bir taraftan, izleyicinin çocukların masumiyetinden etkilendiği bir film olurken; diğer taraftan, gençlerin zorlu hayat hikayeleri ve cesaretleriyle derin bir iz bırakıyor. Brandon'ın ayakkabılarının hırsızlık hikayesi, aslında genç yaşta yaşanan zorlukların ve hayata dair tecrübelerin bir sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Gerçekçi bir bakış açısından yola çıkan bu film, izleyicisine yaşamın acımasız yüzünü hissettirirken, bir yandan da cesaret, dostluk ve inanç gibi değerlerin ışığında umut vadetmeye devam ediyor.
